Ülkücü olmayan tek kişi Devlet Bahçeli’dir

Ömer Ay'ın; Devlet Bahçeli hakkında yankı uyandıran açıklaması.

Ülkücü olmayan tek kişi Devlet Bahçeli’dir

Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmak, MHP adayı olmak ve hatta 7 Haziran seçimlerinde MHP’nden aday yapılarak milletvekili seçilmiş olmak, il ve ilçe başkanlıkları yapmış olmak, onlarca yıl cezaevinde yatmış olmak, kısacası hiçbir çaba, hiçbir görev, hiçbir fedakarlık ve hiçbir bedel; Devlet Bahçeli nezdinde “Ülkücü” sayılmak için yeterli değildir. Ülkücü sayılmanın tek yolu Ülkücülük Noteri Devlet Bahçeli’ye biattır.

Devlet Bahçeli, Yeniçağ gazetesi yazarları Yavuz Selim Demirağ, Adnan İslamoğluları, Servet Avcı, Doç. Dr. Kürşat Zorlu ile sosyal medya yazarları Alper Aksoy, Rubil Gökdemir, Av. İrfan Sönmez (12 Eylül 1980 darbesinden sonra 10 yıl tutuklu kalmış, bir ceza evi arkadaşımızdır), Kerim Çoraklık ve MHP Milletvekili adayları Turan Yaldır ile Şevket Apuhan, Tamer Kayaalp ve son olarak da Mehmet Sadettin Derebeyoğlu gibi Ülkücülerin, Fetö soruşturması kapsamında gözaltına alınmaları üzerine: “Onlar Ülkücü değiller” demiştir.

Devlet Bahçeli’nin ifadesi aynen; “Şu an hiç kimse Ülkücü hareketin mensubu olarak, mensubiyet duymuş olduğu harekette önemli faaliyetlerde bulunarak, bir suçlamayla karşı karşıya kalınıp gözaltına alınmış değildir.” şeklindedir.

Yani, Yeniçağ gazetesinde yıllarca Ülkücü/ Milliyetçi çizgide yazılar yazarak mücadele etmek, eserler sahibi olmak, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı yapmak, MHP adayı olmak ve hatta 7 Haziran seçimlerinde MHP’nden aday yapılarak milletvekili seçilmiş olmak, il ve ilçe başkanlıkları yapmış olmak, onlarca yıl cezaevinde yatmış olmak, kısacası hiçbir çaba, hiçbir görev, hiçbir fedakarlık ve hiçbir bedel; Devlet Bahçeli nezdinde “Ülkücü” sayılmak için yeterli değildir. Ülkücü sayılmanın tek yolu Ülkücülük Noteri Devlet Bahçeli’ye biattır. Bu şekildeki tekfir edici söz ve davranışlar yeni değildir ve 20 yıldır tekrarlanmaktadır. Ramiz Ongun’a, Ümit Özdağ’a, Ali Güngör’e, Sadi Somuncuoğlu’na, Sinan Ogan ve son olarak Meral Akşener’e söylenen ve yapılanlar unutulmamıştır. Özgüven eksikliği, cehalet ve hastalıklı bir ruh halinin tezahürü gibi görülen bu davranışın altındaki gerçek sebep; esasen ne bir hastalık hali, ne bir koltuk sevdası, ne de bir genel başkan olarak kalma hırsıdır. Bu bir ihanet halidir. Devlet Bahçeli’yi 45 yıldır yakından tanıyan birisi olarak, O’nun MHP’ne, Ülkücülere ve Türk Milliyetçiliğine ihanet içinde olduğu konusunda hiçbir şüphem yoktur.

Daha doğru bir ifadeyle Ülkücü olmayan tek kişi varsa Devlet Bahçeli’dir. Devlet Bahçeli, MHP Genel Başkanlığı görevini isteyerek ve severek yapmamaktadır. MHP’nin adını, amblemini, siyaset tarzını ve üslubunu, Kurucu Genel Başkanı Başbuğ Alparslan Türkeş’i hiç sevmediği, ben dâhil, pek çok ülkücü tarafından bilinmektedir. Bu sözler, kızgınlıkla söylenmiş duyumlar değil; bilgidir.

1948 yılı doğumlu Bahçeli, ilk ve orta öğrenimini özel kolejlerde tamamlamış, 1967 yılında girdiği AİTİA’ni 1972 de bitirerek aynı okula bağlı yüksek okullarda, Prof. Aziz Köklü’nün kabul etmesi üzerine asistanlığa başlamıştır. Asistanı olarak başladığı Aziz Köklü’nün ölümünden sonra Prof. Ahmet Beyaslan’a asistan olmuş fakat hiçbir hocası doktora öğrenciliğine kabul etmemişlerdir. 1972 den 1982 ye kadar, 10 yıl doktorasını yapamamıştır. 1982 de Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüne getirilen Prof. Naci Kınacıoğlu ile 1972 de doktorasını yapan 1974 de doçent, 1979 da Prof. olan Kamil Turan’ın himayeleri ile 10 yıl sonra Türk Ekonomisinin Yapısal Değişikliği tezi ile doktorası kabul edilmiştir.

Devlet Bahçeli’nin özgeçmişlerinde doktorasının solcu hocalar tarafından engellendiği şeklindeki anlatımlar doğru değildir. Bütün Akademisyenler doktora tezlerini kitap olarak yayınlamaktadırlar. Devlet Bahçeli’nin böyle bir kitabı var mıdır? Devlet Bahçeli kitap da okumaz, kitap da yazamaz. O, başkalarının yazdığı konuşmalarını derleyip, kendi yazdığı kitaplar olarak takdim eden bir “Bilge!”dir. O dönemde Ankara Üniversitesi rektörü Tarık Somer, Gazi Üniversitesinde Rektör Prof. Şakir Akça dâhil, Prof. Kamil Turan ve Prof. Naci Kınacıoğlu gibi azımsanmayacak sayıda Milliyetçi Akademisyen vardır. Tam tersine Devlet Bahçeli’nin doktorası bu milliyetçilerin himaye ve destekleriyle kazanılmıştır. Prof. Dr. Kamil Turan, Bahçeli’yi kendilerine Milli Emniyet’in getirdiğini, bu sebeple yardımcı olduklarını söylemiştir. Türk Milliyetçiliği tarihinde çok önemli yerleri olan Kamil Turan ve Naci Kınacıoğlu hayata gözlerini Devlet Bahçeli ile küs kapatmışlardır.

Devlet Bahçeli’nin 1965 li yıllardan başlayarak önce CKMP, sonra MHP dönemlerinde Ülkücü Hareket içinde yer aldığı, Türkeş tarafından eğitildiği, Ülkü ocakları kurucusu olduğu gibi anlatımlar da doğru değildir. Ben Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptım. ÜGD ve Ülkü Yolu Derneklerini ben kurdum. MHP ve Ülkücü teşkilatların tarihini iyi bilirim. 1968 de teşkilatlanmaya başlayan hiçbir Ülkü Ocağının kuruluşunda ve faaliyetinde Devlet Bahçeli yoktur. Esasen MTTB nin 1969 yılı kongresinde, Milliyetçiler tasfiye edildiği ve Milli Görüş geleneğinin eline geçtiği halde, MTTB Ankara şubesinin 1970- 71 yılları arası sekreteri Devlet Bahçelidir.

MTTB’ndeki bu görevinden sonra Ülkücü Hareket içinde yer almaya başlayan Devlet Bahçeli’nin ilk faaliyet ve görevi 1975 de kurulan Ülkücü Asistanlar ve Öğretim Üyeleri Derneği (ÜNAY)’ın kurucusu ve Prof. Turan Güven’den sonra, bir süre yürüttüğü başkanlığıdır. Bu yıllarda asistanı olduğu AİTİA’nde ve sekreterliğini yaptığı Cebeci Meslek Yüksek Okulunda, başta merhum Abdullah Çatlı olmak üzere Ülkücülere yardımcı olduğunu bir kadirşinaslık olarak ifade etmek gerekir. Zaman zaman arabasını dahi ülkücü faaliyetlerde kullanılmak üzere tahsis ettiği bilinmektedir. Nitekim 1978 yılında Devlet Bahçeli’nin arabası ile Adana’dan Ankara’ya portakal sandıkları içinde iki adet makinalı tüfek getirmeye çalışan Ülkücüler yakalanmış, tutuklanmış, ancak Devlet Bahçeli’nin bu olayda ifadesi dahi alınmamıştır. Keza 1980 darbesinden sonra Türkiye çapında bütün Ülkücü lider ve yöneticiler tutuklanmış Devlet Bahçeli’ye dokunulmamış; bütün Ülkücü kuruluşlar, dernekler ve MHP dahil partiler kapatıldığı halde, Devlet Bahçeli’nin başkanı olduğu ÜNAY faaliyetine devam etmiştir.

1980 darbesinden sonra, 1983 de kurulan Muhafazakâr Parti 1985 de MÇP adını almıştır. Pek çok ülkücü cezaevinde, Devlet Bahçeli dışarıda olmasına rağmen 1987 yılına kadar bu partiye katılmamış ve hatta muhalefet etmiştir. 1987 kongresinden az önce Ali Güngör ve Bahattin Ergezer ile birlikte MÇP’ne katılmış ve kongreden sonra genel sekreter yapılmıştır. Devlet Bahçeli, kendisini Türkeş’in davet ettiğini ve bu sebeple üniversitedeki görevinden istifa ederek, yani fedakârlık yaparak MÇP’ne katıldığını söylemektedir. Hâlbuki Ali Güngör, tam tersini söylemektedir. Rahmetli Türkeş’in, üniversitede kalmasının daha faydalı olacağını söylemesine rağmen, istifa ederek partiye gitmekle Başbuğ’un dahi bir oldubitti ile karşı karşıya bırakıldığını anlatmıştır.

Nitekim aynı Ali Güngör, 1988 yılında, Necatibey caddesinde bir karşılaşmamız sırasında “Devlet Beyi anlamakta zorlandığını Alpaslan Türkeş’in ölümünü beklemeye başladığını” söylemiştir. MÇP, 1991 seçimlerine RP ile ittifak yaparak girmiş, 1993 de MHP adını alarak yoluna devam etmiş, Bahçeli, kongrede MKYK’na dahi girememiş, 1995 yılında kaybedilen seçimlerde Adana’dan adaylık sıralamasında üçüncü sıraya düşürülmüş 1997 de, on yıl sabırla beklediği emri hakk’dan sonra genel başkan seçilmiştir. Yani gökten indirilmemiş, vahiy yoluyla genel başkan seçilmemiştir. Bunu sağır vicdanlara ve kör gözlere söylüyorum, lidere sadakati şerefi sayanlara söylüyorum; paketlenmiş, 10 yıl sabırla hazırlanmış ve zamanı gelince servis edilmiştir. Üzücü olan Bahçeli’nin pozisyonundan ziyade Türk Milliyetçiliği Hareketini, tek bir adamın şahsıyla özdeşleştiren zavallılıktır.

1999 yılında yapılan seçimlerden, rakip partilerin yıpranmışlığı yanında, Başbuğ’un dramatik ölümü ve muhteşem cenazesinin psikolojik tesiri ile kısmi bir başarı kazanarak çıkan Bahçeli, DSP ile kurduğu koalisyon döneminde MHP’nin büyüme ve iktidar yolunu tamamen kapatmıştır. 1999-2002 arası iktidar ortaklığı döneminde ülkücü duruştan yoksun, kişiliksiz ve kimliksiz bir tavır sergileyen Bahçeli, Ülkücülüğün bütün itibarını, milletimizin ülkücülere beslediği güven ve ümidi tamamen yok etmiştir. İş ve aş bekleyen gariban ülkücülerin devlet memuriyeti taleplerinin önünü kesmek için KPSS sınavını O ihdas etmiştir.

2002 yılının 3 Kasımında Türkiye’yi tek başına erken seçime götürerek MHP’ni baraj altında bırakmış AKP’nin iktidar yolunu açmıştır.

2007 yılında Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine dolaylı katkı sağlayarak AKP’nin iktidarını güçlendirmiştir.

2014 yılında adını dahi telaffuz edemediği zavallı ve garip bir adamı CHP’ne de kabul ettirmek suretiyle Cumhurbaşkanı adayı göstermiş ve Tayyip Erdoğan’ın ilk turda seçilmesini sağlamıştır.

2016 yılı 7 Haziran seçimlerinde İktidar olma çoğunluğunu kaybeden AKP’nin, hem Meclis Başkanını seçmesini; hem de seçimlerin yenilenmesine hizmet ederek 1 Kasımda tek başına yeniden iktidar olmasını sağlamıştır. Daha pek çok ihanetini saymak mümkündür. Memleketimizi AKP’ne mahkûm etmek, Türkiye’yi alternatifsiz ve Milliyetçileri çaresiz bırakmak ülkücülük müdür?

DEVLET BAHÇELİ ASLA ÜLKÜCÜ DEĞİLDİR. TAM TERSİNE, ÜLKÜCÜLERİ BİR BİRLERİNE ALTERNATİF YAPARAK GURUPLAŞTIRMAK, DAĞITMAK, ÇÖZÜLMELERİNİ SAĞLAMAK VE MHP’Nİ “Küçük olsun, benim olsun” DEĞİL; TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİ BLOKE ETMEK, İKTİDAR OLMASINI ENGELLEMEK VE AKP’Nİ İKTİDARDA TUTMAK ÜZERE “ÖZEL BİR GÖREV” YAPMAKTADIR.

Ömer ay

Güncelleme Tarihi: 08 Mayıs 2024, 08:55
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER